KÖPEK GİBİ BÜYÜTÜLMÜŞ ÇOCUK
Bruce Perry
Okuyanus Yayınları 2012
2006 yılında Amerikalı ünlü çocuk
psikiyatristi Bruce Perry tarafından yazılmış bu kitabı sanırım üç günde
bitiriverdim. Kitabı ağzım açık bir şekilde okudum. Çocuk psikolojisi hakkında
hiç bilmediğim şeyler öğrendim. Esas güzel kısım yalnızca çocuk psikolojisi
hakkında değil genel olarak insan psikolojisi ve hayattaki ilk üç yılın tüm
yaşamımıza olan inanılmaz etkisi hakkında inanılmaz bilgiler öğrendim bu kitap
sayesinde.
Aklıma ünlü Maria Montessori'nin
sözü geldi bu kitabı okuyunca; "Hayatın en önemli dönemi üniversite
çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir." Kitaptaki
etkili gerçek hikayelerden örnek vermeden önce Bruce Perry'nin içinde yaşadığı
Amerikan toplumuna savurduğu sert eleştirilerin beni etkilediğini belirtmek
istiyorum. Bruce Perry kitabında en başta Amerika'daki çekirdek aile kavramını
sorguluyor. Bize bir çocuğu bir köy büyütür lafını hatırlatarak anneanneli,
babaanneli, dedeli, amcalı, halalı, teyzeli çocuk büyütmenin çocuğu manevi
olarak çok zenginleştirdiğini, duygusal zekası üzerinde inanılmaz etkili
olduğunu bilimsel kanıtlarla sunuyor. Akrabalarından kilometrelerce uzakta
çocuk büyüten annelerin isterlerse dünyanın en becerikli en çalışkan anneleri
olsunlar bir noktada çocuklarına yetemeyeceklerini söylüyor. İnsanın ağzını
açık bırakan eleştirilerini kitabın sonuç bölümünde bulabilirsiniz.
Ciddi travma yaşamış yedi
çocuğun hikayesini çok akıcı bir dille anlatıyor Perry. Kitapta bu yedi olayın hikaye edilişi öyle başarılı
ki, belli ki Bruce Perry kitabı kurgulamada da yardım almış. Kitaptaki çarpıcı
hikayelerden biri Connor'ın hikayesi. Connor'ın annesi de babası da kitapta
anlatılan diğer anne babaların aksine başarılı, üniversite mezunu insanlar. On
dört yaşındaki Connor, doktor Perry'ye getirildiğinde kendisine, psikotik
bozukluk ve dikkat dağınıklığı bozukluğu gibi teşhisler konulmuş. Beş ayrı psikiyatrik
ilaç tedavisi görüyor ve psikanalitik eğitim almış bir psikiyatrist tarafından
tedavi ediliyor. Dengesiz, garip bir yürüyüş tarzı var. Endişelendiği veya
üzüldüğü zaman sallanıyor, ellerini ritmik bir şekilde geriyor ve birçok insanı
çıldırtan ahenksiz bir vızıldama sesiyle kendi kendine mırıldanıyor. Sık sık
oturup ileri geri sallanıyor. Hiç arkadaşı yok. Connor, olumsuz sosyal
yeteneklerini geliştirebilmesi ve yalnızlık haline bir son verebilmesi için bir
sosyal yetenek grubuna konulmuş fakat bu tam bir başarısızlıkla sonuçlanmış.
Bruce Perry hikayeye şöyle devam ediyor; "Connor'ın tüm gelişimsel
geçmişini inceledim ve annesi Jane ile oğlunun ve kendisinin erken çocukluğu
üzerine konuştum. Jane akıllı bir kadındı fakat endişeli ve sabrının son noktasında
olduğu anlaşılıyordu. Kendi çocukluğunda bir problem yaşamamıştı. Tek çocuktu
ve sevgi dolu bir ortamda büyütülmüştü. Fakat, ne yazık ki, akrabaları yakın
çevresinde yaşamıyordu ve belli ki gençliğinde ne bebeklerle ne küçük
çocuklarla fazla vakit geçirmemişti. Mobil, modern toplumumuzda artık daha az
çocuk sahibi olmak, ailelerimizden uzakta yaşamak ve yaşa göre ayrılmış
dünyalarda yaşamak çok popüler. Bu yüzden de çoğumuz her gelişim devresinde
nasıl davranışlar sergileyebildiklerini görebilmek için çocuklarla yeterince
vakit geçirmiyoruz. Üstelik devlet gençlere çocuk gelişimi, çocuk bakımı ve
beynin gelişimi üzerine hiçbir eğitim vermiyor. Sonuç, Connor'ın ve Leon'un
problemlerinin kaynağı olan tam bir "çocuk cahilliği" oluyor."
Connor'ın hikayesinin
ayrıntıları şöyle: Oğulları Connor'ın doğumundan birkaç yıl önce Jane ve kocası
Mark, sonradan çok büyüyen işlerini kurmak için New Jersey'den New Mexico'ya
taşınmışlardı. Artık finansal olarak
kendilerini sağlama aldıklarına göre çocuk yapabilirlerdi ve Jane hamile kaldı.
Harika bir doğum öncesi bakım gören Jane normal doğum yaptı ve çok sağlıklı bir
bebek dünyaya getirdi. Fakat aile şirketleri öyle çok emek istiyordu ki, bebeği
doğduktan birkaç hafta sonra işine geri döndü. Jane ve eşi gündüz bakımevleri
konusunda çok fazla kötü hikaye duymuşlardı, bu yüzden bir bakıcı tutmaya karar
verdiler. Rastlantı eseri Jane'in kuzenlerinden biri onların yaşadığı şehre
taşınmıştı ve iş arıyordu. Onu işe almak iki tarafı da memnun edecekti. Ne yazık
ki Jane ve Mark'ın bilmediği bir şey vardı. Jane'in kuzeni onlarla çalışmayı
kabul ettikten sonra bir iş teklifini daha kabul etmişti. Ekstra para kazanmak
isteyen kuzen, Jane ve Mark'a her sabah çocuğu tek başına bırakıp diğer işte
çalışmaya gittiğini söylemiyordu. Sabahları bebeği doyurup altını değiştiriyor
sonra aynı şeyi öğle vakti yapıyor ve anne baba işten gelmeden hemen önce eve
geliyordu. Çocuğun poposu isilik olacak diye veya evde yangın çıkar veya
herhangi başka bir tehlike söz konusu olabilir diye endişeleniyordu fakat
yaptıklarının bebeğe duygusal anlamda ne kadar zarar vereceğinin farkında
değildi. Bu kuzen çocuk gelişimi konusunda Jane'den de daha cahildi. Bebeklerin
yiyecek, kuru giysiler, barınacak bir yuva ihtiyaçları olabileceği gibi onların
şefkat ve ilgiye de ihtiyaç duyabileceklerini düşünememişti.
Jane doktor Perry'ye işe bu
kadar erken döndüğü için kendini suçlu hissettiğinden bahseder. Ofise döndükten
sonra ilk iki hafta boyunca Connor'ın ağlamalarının onu nasıl üzdüğünü anlatır.
Fakat ondan sonra Connor ağlamayı keser, Jane de herşeyin yoluna girdiğini
düşünür. "Bebeğim mutluydu" der doktor Perry'ye, yanlışlıkla Connor'a
dikiş iğnesi batırdığında bile çocuğun hafifçe bile inlemediğinden bahsederken.
"Hiç ağlamıyordu" der Jane. Bir bebeğin hiç ağlamamasının en az çok
ağlaması kadar olumsuz bir işaret olduğunun farkında bile değildir. Temel çocuk
gelişimi konusundaki cahilliği kendi bebeği için yıkıcı sonuçlar doğurur.
Sessiz bir bebek mutlu bir bebek zanneder.
Birkaç ay içinde Jane
birşeylerin yanlış gittiğinden şüphelendi. Connor, Jane'in arkadaşlarının
bebekleri kadar hızlı büyümüyordu. Oturamıyor, yana dönemiyor ve diğerlerinin
emeklediği yaşta emekleyemiyordu. Bu gelişim eksiklikleri konusunda endişelenen
Jane bebeğini aile doktorlarına götürdü. Bu doktor fiziksel rahatsızlıkları
anlamada ve bunları tedavi etmede çok yetenekliydi fakat zihinsel veya duygusal
zorlukların olup olmadığını nasıl kontrol edeceği konusunda bilgisizdi.
Kendisinin çocukları yoktu, bu yüzden de kişisel olarak da psikolojik gelişim
konusunda deneyimsizdi ve birçok doktorda olduğu gibi ona bu konuda fazla bir
eğitim de verilmemişti. Doktor ayrıca anne ve babayı iyi tanıdığı için taciz
veya ihmalkarlıktan hiç şüphelenmemişti. Bu yüzden de Connor'ın ağlayıp
ağlamadığını sormadı. İnsanlara nasıl tepki verdiğinin üzerinde durmadı. Jane'e
basitçe çocukların farklı gelişim süreleri olduğunu ve her bebeğin kendi
hızında geliştiğini söyledi.
Bir gün Connor on sekiz
aylıkken Jane hasta olup işten eve erken döndü. Ev karanlıktı. Bakıcının çocuğu
alıp dışarı çıktığını düşündü. Connor'ın odasından berbat bir koku geliyordu.
Kapı hafif aralıktı, Jane kafasını içeri doğru uzattı. Oğlunun karanlıkta
çevresinde hiçbir oyuncak, müzik ve bakıcı olmadan tamamen kirlenmiş beziyle
tek başına oturduğunu gördü. (Burayı her okuduğumda gözlerim doluyor😥😥)
Jane dehşete kapılmıştı. Kuzeniyle yüzleştiğinde kadın Connor'ı bırakıp başka
bir işte çalıştığını itiraf etti. Jane kuzeni işten kovdu ve kendi işinden
ayrılıp evde bebeğine kendi bakmaya başladı. Ucuz kurtulduğunu düşünüyordu.
Çocuk kaçırılmadığı, fiziksel olarak hastalanmadığı veya evde bakıcı yokken
yangın çıkmadığı için kendini şanslı hissediyordu. Çocuğun bir yıldan fazla bir
süre tüm gün evde tek başına kalmış olmasının garip davranışlarının nedeni
olabileceğini düşünemiyordu.
Connor sosyal olarak
yanlızlaştıkça, tuhaf tekrar eden davranışlar sergiledikçe ruhsal sağlık
sistemindeki hiç kimse, rehberlik öğretmenleri, gönderildiği danışmanlar,
terapistler Connor'ın erken yaşlarda yaşadığı ilgisizliği fark etmemişti. Yüz
binlerce dolar, yüzlerce saat çeşitli 'bozukluk'larını tedavi edebilmek
amacıyla boşu boşuna harcanmıştı. Sonuç olarak, bu on dört yaşındaki çocuk
sürekli sallanıp kendi kendine söyleniyordu. Tek bir arkadaşı bile yoktu.
Yapayalnızdı ve depresyondaydı. Başkalarıyla göz teması kurmuyor, üç dört
yaşındaki çocuklar gibi bağırıyor, şiddetli öfke nöbetleri geçiriyordu.
Kısacası, beyni hayatının ilk yıllarında yoksun kaldığı uyaranlara ihtiyaç
duyuyordu.
Bruce Perry, kitabında daha
önce bahsettiği sevgi dolu Mama P.'yi anar bu noktada ve şöyle devam eder:
"Mama P. ihmal edilmiş çocukları kucağına alıp salladığı zaman sezgisel olarak
bizim nörodizisel yaklaşımımızın temelinde yatan şeyi keşfetmişti. Bu
çocukların gelişimsel ihtiyaçlarına uygun, bir kalıba bağlı, tekrarlayan
deneyimlere ihtiyaçları vardı. Önemli uyarıcıları kaçırdıkları veya travmatize
oldukları yaşları yansıtan ihtiyaçlara, o anki kronolojik yaşlarının
ihtiyaçlarına değil. Mama P. yedi yaşındaki bir çocuğu kucağına alıp
salladığında, ona bebekken yoksun kaldığı dokunulma ve ritim duygusunu
sağlayarak beyninin normal bir şekilde büyüyebilmesi için gerekli deneyimi sağlıyordu.
Beynin gelişiminde en temel ilke nöral sistemlerin organize olup, sıralı bir
biçimde işlevsel olmalarıdır. Üstüne üstlük, daha az olgun bir bölümün
organizasyonu kısmen daha aşağıdaki, daha olgun bölümlerden gelen sinyallere
bağlıdır. Eğer bir sistem ihtiyacı olan şeyi ona ihtiyaç duyduğu zaman almazsa
ona bağlı diğer sistemlerde o an ihtiyaç duydukları uyaranları alıyor olsalar
bile işlevlerini doğru bir şekilde yerine getiremezler. Sağlıklı gelişimin
anahtarı doğru deneyimleri, doğru zamanda doğru miktarda almaktır. Bruce Perry,
Connor'ın tedavisine ona hayatının ilk on sekiz ayında kaçırdığı sevgi ve
şefkat dolu ilgiyi farklı yollarla sağlayarak devam eder. Bu hikaye gibi yedi
farklı ve kimisi çok daha acı sonuçlu hikayeyi kitapta okuyabilirsiniz.