21 Şubat 2017 Salı

Her Annenin Mutlaka Okuması Gereken Bir Kitap; KÖPEK GİBİ BÜYÜTÜLMÜŞ ÇOCUK

KÖPEK GİBİ BÜYÜTÜLMÜŞ ÇOCUK
Bruce Perry
Okuyanus Yayınları 2012

              2006 yılında Amerikalı ünlü çocuk psikiyatristi Bruce Perry tarafından yazılmış bu kitabı sanırım üç günde bitiriverdim. Kitabı ağzım açık bir şekilde okudum. Çocuk psikolojisi hakkında hiç bilmediğim şeyler öğrendim. Esas güzel kısım yalnızca çocuk psikolojisi hakkında değil genel olarak insan psikolojisi ve hayattaki ilk üç yılın tüm yaşamımıza olan inanılmaz etkisi hakkında inanılmaz bilgiler öğrendim bu kitap sayesinde.

              Aklıma ünlü Maria Montessori'nin sözü geldi bu kitabı okuyunca; "Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir." Kitaptaki etkili gerçek hikayelerden örnek vermeden önce Bruce Perry'nin içinde yaşadığı Amerikan toplumuna savurduğu sert eleştirilerin beni etkilediğini belirtmek istiyorum. Bruce Perry kitabında en başta Amerika'daki çekirdek aile kavramını sorguluyor. Bize bir çocuğu bir köy büyütür lafını hatırlatarak anneanneli, babaanneli, dedeli, amcalı, halalı, teyzeli çocuk büyütmenin çocuğu manevi olarak çok zenginleştirdiğini, duygusal zekası üzerinde inanılmaz etkili olduğunu bilimsel kanıtlarla sunuyor. Akrabalarından kilometrelerce uzakta çocuk büyüten annelerin isterlerse dünyanın en becerikli en çalışkan anneleri olsunlar bir noktada çocuklarına yetemeyeceklerini söylüyor. İnsanın ağzını açık bırakan eleştirilerini kitabın sonuç bölümünde bulabilirsiniz.

               Ciddi travma yaşamış yedi çocuğun hikayesini çok akıcı bir dille anlatıyor Perry. Kitapta  bu yedi olayın hikaye edilişi öyle başarılı ki, belli ki Bruce Perry kitabı kurgulamada da yardım almış. Kitaptaki çarpıcı hikayelerden biri Connor'ın hikayesi. Connor'ın annesi de babası da kitapta anlatılan diğer anne babaların aksine başarılı, üniversite mezunu insanlar. On dört yaşındaki Connor, doktor Perry'ye getirildiğinde kendisine, psikotik bozukluk ve dikkat dağınıklığı bozukluğu gibi teşhisler konulmuş. Beş ayrı psikiyatrik ilaç tedavisi görüyor ve psikanalitik eğitim almış bir psikiyatrist tarafından tedavi ediliyor. Dengesiz, garip bir yürüyüş tarzı var. Endişelendiği veya üzüldüğü zaman sallanıyor, ellerini ritmik bir şekilde geriyor ve birçok insanı çıldırtan ahenksiz bir vızıldama sesiyle kendi kendine mırıldanıyor. Sık sık oturup ileri geri sallanıyor. Hiç arkadaşı yok. Connor, olumsuz sosyal yeteneklerini geliştirebilmesi ve yalnızlık haline bir son verebilmesi için bir sosyal yetenek grubuna konulmuş fakat bu tam bir başarısızlıkla sonuçlanmış. Bruce Perry hikayeye şöyle devam ediyor; "Connor'ın tüm gelişimsel geçmişini inceledim ve annesi Jane ile oğlunun ve kendisinin erken çocukluğu üzerine konuştum. Jane akıllı bir kadındı fakat endişeli ve sabrının son noktasında olduğu anlaşılıyordu. Kendi çocukluğunda bir problem yaşamamıştı. Tek çocuktu ve sevgi dolu bir ortamda büyütülmüştü. Fakat, ne yazık ki, akrabaları yakın çevresinde yaşamıyordu ve belli ki gençliğinde ne bebeklerle ne küçük çocuklarla fazla vakit geçirmemişti. Mobil, modern toplumumuzda artık daha az çocuk sahibi olmak, ailelerimizden uzakta yaşamak ve yaşa göre ayrılmış dünyalarda yaşamak çok popüler. Bu yüzden de çoğumuz her gelişim devresinde nasıl davranışlar sergileyebildiklerini görebilmek için çocuklarla yeterince vakit geçirmiyoruz. Üstelik devlet gençlere çocuk gelişimi, çocuk bakımı ve beynin gelişimi üzerine hiçbir eğitim vermiyor. Sonuç, Connor'ın ve Leon'un problemlerinin kaynağı olan tam bir "çocuk cahilliği" oluyor."

                Connor'ın hikayesinin ayrıntıları şöyle: Oğulları Connor'ın doğumundan birkaç yıl önce Jane ve kocası Mark, sonradan çok büyüyen işlerini kurmak için New Jersey'den New Mexico'ya taşınmışlardı. Artık  finansal olarak kendilerini sağlama aldıklarına göre çocuk yapabilirlerdi ve Jane hamile kaldı. Harika bir doğum öncesi bakım gören Jane normal doğum yaptı ve çok sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi. Fakat aile şirketleri öyle çok emek istiyordu ki, bebeği doğduktan birkaç hafta sonra işine geri döndü. Jane ve eşi gündüz bakımevleri konusunda çok fazla kötü hikaye duymuşlardı, bu yüzden bir bakıcı tutmaya karar verdiler. Rastlantı eseri Jane'in kuzenlerinden biri onların yaşadığı şehre taşınmıştı ve iş arıyordu. Onu işe almak iki tarafı da memnun edecekti. Ne yazık ki Jane ve Mark'ın bilmediği bir şey vardı. Jane'in kuzeni onlarla çalışmayı kabul ettikten sonra bir iş teklifini daha kabul etmişti. Ekstra para kazanmak isteyen kuzen, Jane ve Mark'a her sabah çocuğu tek başına bırakıp diğer işte çalışmaya gittiğini söylemiyordu. Sabahları bebeği doyurup altını değiştiriyor sonra aynı şeyi öğle vakti yapıyor ve anne baba işten gelmeden hemen önce eve geliyordu. Çocuğun poposu isilik olacak diye veya evde yangın çıkar veya herhangi başka bir tehlike söz konusu olabilir diye endişeleniyordu fakat yaptıklarının bebeğe duygusal anlamda ne kadar zarar vereceğinin farkında değildi. Bu kuzen çocuk gelişimi konusunda Jane'den de daha cahildi. Bebeklerin yiyecek, kuru giysiler, barınacak bir yuva ihtiyaçları olabileceği gibi onların şefkat ve ilgiye de ihtiyaç duyabileceklerini düşünememişti.

                Jane doktor Perry'ye işe bu kadar erken döndüğü için kendini suçlu hissettiğinden bahseder. Ofise döndükten sonra ilk iki hafta boyunca Connor'ın ağlamalarının onu nasıl üzdüğünü anlatır. Fakat ondan sonra Connor ağlamayı keser, Jane de herşeyin yoluna girdiğini düşünür. "Bebeğim mutluydu" der doktor Perry'ye, yanlışlıkla Connor'a dikiş iğnesi batırdığında bile çocuğun hafifçe bile inlemediğinden bahsederken. "Hiç ağlamıyordu" der Jane. Bir bebeğin hiç ağlamamasının en az çok ağlaması kadar olumsuz bir işaret olduğunun farkında bile değildir. Temel çocuk gelişimi konusundaki cahilliği kendi bebeği için yıkıcı sonuçlar doğurur. Sessiz bir bebek mutlu bir bebek zanneder.

                Birkaç ay içinde Jane birşeylerin yanlış gittiğinden şüphelendi. Connor, Jane'in arkadaşlarının bebekleri kadar hızlı büyümüyordu. Oturamıyor, yana dönemiyor ve diğerlerinin emeklediği yaşta emekleyemiyordu. Bu gelişim eksiklikleri konusunda endişelenen Jane bebeğini aile doktorlarına götürdü. Bu doktor fiziksel rahatsızlıkları anlamada ve bunları tedavi etmede çok yetenekliydi fakat zihinsel veya duygusal zorlukların olup olmadığını nasıl kontrol edeceği konusunda bilgisizdi. Kendisinin çocukları yoktu, bu yüzden de kişisel olarak da psikolojik gelişim konusunda deneyimsizdi ve birçok doktorda olduğu gibi ona bu konuda fazla bir eğitim de verilmemişti. Doktor ayrıca anne ve babayı iyi tanıdığı için taciz veya ihmalkarlıktan hiç şüphelenmemişti. Bu yüzden de Connor'ın ağlayıp ağlamadığını sormadı. İnsanlara nasıl tepki verdiğinin üzerinde durmadı. Jane'e basitçe çocukların farklı gelişim süreleri olduğunu ve her bebeğin kendi hızında geliştiğini söyledi.

                    Bir gün Connor on sekiz aylıkken Jane hasta olup işten eve erken döndü. Ev karanlıktı. Bakıcının çocuğu alıp dışarı çıktığını düşündü. Connor'ın odasından berbat bir koku geliyordu. Kapı hafif aralıktı, Jane kafasını içeri doğru uzattı. Oğlunun karanlıkta çevresinde hiçbir oyuncak, müzik ve bakıcı olmadan tamamen kirlenmiş beziyle tek başına oturduğunu gördü. (Burayı her okuduğumda gözlerim doluyor😥😥) Jane dehşete kapılmıştı. Kuzeniyle yüzleştiğinde kadın Connor'ı bırakıp başka bir işte çalıştığını itiraf etti. Jane kuzeni işten kovdu ve kendi işinden ayrılıp evde bebeğine kendi bakmaya başladı. Ucuz kurtulduğunu düşünüyordu. Çocuk kaçırılmadığı, fiziksel olarak hastalanmadığı veya evde bakıcı yokken yangın çıkmadığı için kendini şanslı hissediyordu. Çocuğun bir yıldan fazla bir süre tüm gün evde tek başına kalmış olmasının garip davranışlarının nedeni olabileceğini düşünemiyordu.

               Connor sosyal olarak yanlızlaştıkça, tuhaf tekrar eden davranışlar sergiledikçe ruhsal sağlık sistemindeki hiç kimse, rehberlik öğretmenleri, gönderildiği danışmanlar, terapistler Connor'ın erken yaşlarda yaşadığı ilgisizliği fark etmemişti. Yüz binlerce dolar, yüzlerce saat çeşitli 'bozukluk'larını tedavi edebilmek amacıyla boşu boşuna harcanmıştı. Sonuç olarak, bu on dört yaşındaki çocuk sürekli sallanıp kendi kendine söyleniyordu. Tek bir arkadaşı bile yoktu. Yapayalnızdı ve depresyondaydı. Başkalarıyla göz teması kurmuyor, üç dört yaşındaki çocuklar gibi bağırıyor, şiddetli öfke nöbetleri geçiriyordu. Kısacası, beyni hayatının ilk yıllarında yoksun kaldığı uyaranlara ihtiyaç duyuyordu.

                 Bruce Perry, kitabında daha önce bahsettiği sevgi dolu Mama P.'yi anar bu noktada ve şöyle devam eder: "Mama P. ihmal edilmiş çocukları kucağına alıp salladığı zaman sezgisel olarak bizim nörodizisel yaklaşımımızın temelinde yatan şeyi keşfetmişti. Bu çocukların gelişimsel ihtiyaçlarına uygun, bir kalıba bağlı, tekrarlayan deneyimlere ihtiyaçları vardı. Önemli uyarıcıları kaçırdıkları veya travmatize oldukları yaşları yansıtan ihtiyaçlara, o anki kronolojik yaşlarının ihtiyaçlarına değil. Mama P. yedi yaşındaki bir çocuğu kucağına alıp salladığında, ona bebekken yoksun kaldığı dokunulma ve ritim duygusunu sağlayarak beyninin normal bir şekilde büyüyebilmesi için gerekli deneyimi sağlıyordu. Beynin gelişiminde en temel ilke nöral sistemlerin organize olup, sıralı bir biçimde işlevsel olmalarıdır. Üstüne üstlük, daha az olgun bir bölümün organizasyonu kısmen daha aşağıdaki, daha olgun bölümlerden gelen sinyallere bağlıdır. Eğer bir sistem ihtiyacı olan şeyi ona ihtiyaç duyduğu zaman almazsa ona bağlı diğer sistemlerde o an ihtiyaç duydukları uyaranları alıyor olsalar bile işlevlerini doğru bir şekilde yerine getiremezler. Sağlıklı gelişimin anahtarı doğru deneyimleri, doğru zamanda doğru miktarda almaktır. Bruce Perry, Connor'ın tedavisine ona hayatının ilk on sekiz ayında kaçırdığı sevgi ve şefkat dolu ilgiyi farklı yollarla sağlayarak devam eder. Bu hikaye gibi yedi farklı ve kimisi çok daha acı sonuçlu hikayeyi kitapta okuyabilirsiniz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder