14 Mayıs 2021 Cuma

Merdivenaltı Terapi’yi neden seviyorum?

 Deniz Dülgeroğlu’nun Merdiven Altı Terapi adlı podcast’lerine bayılıyorum. İlk dinlediğinizde sizde, kendisi ve ailesi hakkında böyle utanç verici hikayeleri nasıl paylaşır gibi bir his oluşuyor. Fakat dinlemeye devam edince ben kendisine inanılmaz saygı duydum. Nedenini anlatacağım. Ama bunun için en başta araştırmacı Brene Brown’un Acımasız Dünyaya Meydan Okumak adlı kitabının başında alıntıladığı Maya Angelou’nun sözüne kulak verelim : “Aslında hiçbir yere ve aynı zamanda da her yere ait olduğunu anladığında özgürleşebilirsin. Bunun bedeli ağır, ödülü ise büyüktür.” 


Bence Deniz Dülgeroğlu tam da bunun hikayesini anlatıyor bize. Podcast’leri dinledikçe kendisinin ailesine ait hissetmediğini, sonra kazandığı Robert Koleje ait hissetmediğini, sonra annesinin baskısıyla gittiği Diş Hekimliği Fakültesi’ne de ait hissetmediğinin hikayesini dinliyoruz. Ama hikayelerini öyle dürüstlükle ve açıklıkla anlatıp sahipleniyor ki, onun esas önemli olanı yaptığını anlıyorsun. Kendine ait. Mış gibi yapmıyor Deniz Dülgeroğlu. Ailesi veya kendiyle ilgili gerçekleri eğip bükmüyor. Hikayesine sahip çıkıyor. Olduğu gibi. Mükemmelleştirmeye veya kusursuzlaştırmaya çalışmadan. Tüm arızalarıyla paylaşıyor bizimle hikayesini.


22 Aralıkta yayınladığı podcast’inde karanlık ihtiyaçlardan bahsetti. Hani şu herkesten sakladığımız, açığa çıkarsa utanacağımız karanlık yanlarımız. Bunlar 

herkeste olan, korkularımızdan travmalarımızdan kaynaklanan insanlara söylemeye utandığımız şeyler. Ama çoğumuz bırakın podcast’inde Deniz’in bahsettiği Red Hot Chili Peppers grubunun solisti gibi bu acı veren gerçekleri şarkılarla sanata dönüştürmeyi, bunları kendimize bile itiraf edemiyoruz.


Oysa araştırmacı Brene Brown diyor ki; utanç içimizi kaplayan küçük, kusurlu ve asla yeterince iyi olmadığımızı hissetmemizi sağlayan o sıcak duygudur. Utanca karşı direnç geliştirmek istiyorsak utancın ortaya çıkma nedeni hakkında konuşmak zorundayız. 


Utanç ile ilgili dürüst konuşmalar yaşama, sevme, ebeveynlik etme, çalışma ve ilişki kurma şeklimizi değiştirebilir.” Brene Brown ayrıca okurlarının tekrar ve tekrar şu sonuca vardığını belirtiyor, utançları hakkında konuşmak kişiyi sonunda çok daha iyi hissettiriyor. Çünkü Brown’a göre utanç hakkında konuşmaktan hepimiz korkarız ve hakkında ne kadar az konuşursak, utanç hayatlarımız üzerinde o kadar kontrol sahibi olur. 


Mükemmel Olmamanın Hediyeleri adlı kitabında Utanca Karşı Direnç 101 başlıklı bölümde Brene Brown şöyle devam ediyor; utanç hepimizde var. Utanç evrenseldir ve hissettiğimiz en ilkel duygulardan biridir. Utanç hissetmeyen insanlar, empati ve insani bağlantı yeteneğinden yoksundur. 


Utanç temelde sevilmeme korkusudur;  hikayemizi sahiplenme ve değerli hissetmenin tam tersidir. Aslında, utancın araştırmamdan yola çıkarak geliştirdiğim tanımı şudur: 


Utanç, kusurlu olduğumuza ve bu nedenle sevgiye ve aidiyete layık olmadığımıza inanmanın aşırı derecede acı veren duygusu veya deneyimidir. 


Brown bu aydınlatıcı kitabının başında da her insanın ilk ve temel ihtiyacının sevilme ve ait olma ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ve çoğu kez sevilebilmek ve ait olmak için kendimizden vazgeçtiğimizi belirtiyor.


Deniz Dülgeroğlu Merdiven Altı Terapi’nin yukarıda bahsettiğim bölümünde kendisinden bir utanç hikayesi paylaşıyor. Ve bize ortaokul yıllarında hırsızlık yaptığını ve yakalanınca nasıl utandığını anlatıyor. Bu şekilde bizimle hikayesini paylaşarak aslında kendi utancıyla da hesaplaşmış oluyor. Çünkü Brown’un dediği gibi dile getirdiğimizde, paylaştığımızda utancımız bize hükmedemiyor artık. Hikayenin sonunu biz yazmış oluyoruz utancımızı dile getirince. Onunla yüzleşince. Elbette bunu podcast olarak yayınlamak şart değil. Bir günlüğe bile yazsanız çok utanıp kimselerle paylaşamadığınız utanç hikayenizi yine o utanç verici anınızla yüzleşmiş oluyorsunuz ve hikayenize sahip çıkmış oluyorsunuz. Her birimizin zaman zaman hissettiği utanç verici anınızdan özgürleşmiş oluyorsunuz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder